Prostat kanseri erkek cinsiyet için en sık ikinci kanser olup bir erkeğin yaşam boyu prostat kanserine yakalanma olasılığı %15-20’lerdedir. Bu yüksek orana rağmen prostat kanserine bağlı ölüm oranlarının düşük seyretmesi hem tanısal testlerin çoğalması hem de tedavi seçeneklerinin iyi sonuç vermesi ile açıklanabilir.
Düşük riskli prostat kanserinde kansere bağlı yaşam beklentisi %98 civarıdır. Bu da erken tanı ve tedavinin öneminin güçlü bir göstergesidir.
Prostat kanserisinin en önemli risk faktörü yaştır. Bir erkeğin yaşı arttıkça prostat kanserine yakalanma riski de artar. Yapılan otopsi çalışmalarında 90 yaş üzeri incelen prostat dokularında belirti vermese dahi kanserin varlığı neredeyse %100’e yakın bulunmuştur. Diğer iki önemli risk faktörü de etnik köken ve genetiktir.
Örneğin Japon’ların prostat kanseri olasılığı batılı toplumlardan daha düşük hesaplanmıştır. Ailede prostat kanseri öyküsü olanlarda da risk artmıştır. Örneğin babasında prostat kanseri olanlarda 1,8 kat, baba ve bir kardeşte prostat kanseri olanlarda 5.5 kat, iki erkek kardeşinde prostat kanseri olanlarda 7,7 kat diğer bireylere oranlara risk artışı mevcuttur. Bazı çevresel maruziyetler de risk faktörü olarak sıkça araştırılmaktadır. Örneğin kadmium elementinin prostat kanseri gelişimi için risk faktörü olduğu gösterilmiştir.
Kadmium pil ve batarya üretiminde kullanıldığından bu tip sanayi de çalışanlarında risk altında olduğundan bahsedilebilir. Ayrıca sigaranın da kadmium içerdiği ghösterilmiştir ve sigara içmenin de prostat kanseri için risk faktörü olduğu söylenebilir. Fazla miktarda alkol alımının da prostat kanseri riskini ve kansere bağlı ölümleri arttırdığı gösterilmiştir.
Eski bilgilerimizin aksine güncel bilgiler maalesef vitamin E, vitamin D, selenyum ve omega 3 gibi maddelerin alımının prostat kanseri gelişimini önlemede belirgin faydasının olmadığını göstermiştir. Bir dönem popüler olan ve domates içersinde bulunan likopen adlı maddenin de son yapılan randomize kontrollü çalışmalarda faydasının olmadığı anlaşılmıştır.
İyi huylu prostat büyümesi için kullanılan du-tas-te-rid etken maddeli ve şeker hastalığı (diabet) için kullanılan met-for-min etken maddeli ilaçların da koruyucu olabileceği gündeme gelse de son dönem de yapılan çalışmalar ile koruma amaçlı kullanılamayacağı gösterilmiştir.
Yüksek alkol alımı ve sigara kullanımın risk faktörü olduğu bilindiğine göre hastalarımıza tavsiye edebileceğimiz en biline koruma yöntemi sigara ve alkolden uzak durmalarıdır. Ayrıca erken tanı ile yakalanan düşük evreli prostat kanserinde tedavi sonrası sağkalımının %100’e yakın olması da bilindiği üzere hastalarımıza önereceğimiz bir diğer önemli tavsiyenin erken tanı için düzenli ve zamanında üroloji hekimi başvurusudur. Bu ziyaretin birincisi baba ve kardeşlerinde prostat kanseri olanlar için 45 yaşında, olmayanlar için 50 yaşında olmalıdır.
Düşük evreli prostat kanserinde çoğunlukla belirti görülmez. Hiçbir belirti vermemesi erken tanı için zamanında başvurunun önemini göstermektedir. Belirti veren hastalarda ise en sık görülen şikayetler; idrar yaparken yanma, zorlu idrar yapma, idrar yaparken kanama, menide kanama, sık idrara çıkmadır.
Bu belirtiler aynı zamanda iyi huylu prostat büyümesi ya da mesanedeki başka hastalıkların da belirtisi olabileceğinden bu hastalıkların ayrımını üroloji doktorunuzun tetkik ve muayenesi belirleyecektir. İleri evreli kanserlerde halsizlik, kilo kaybı, yaygın vücut ağrıları görülebilir.
İlk başvuru da hekiminiz sizden prostat organına özgül bir test olan PSA (prostat spesifik antijen) testini isteyecektir. Bu test her ne kadar prostat kanseri durumunda artış gösterse de bazen prostatın iyi huylu büyümesinde ve prostat iltihabında da yükselebilir.
Her yükseklik hastalarımızı endişelendirmemelidir. Aynı zamanda düşük olasılık dahi olsa PSA seviyesi normal olan hastalarda da prostat kanseri saptanabilmektedir. Bu da bize parmakla prostat muayenesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Prostat kalın bağırsağın çıkışa yakın bölümü olan rektumun hemen önünde yerleştiğinden muayenesi makattan parmakla kolaylıkla yapılabilmektedir. Ancak bu durumun özellikle toplumumuzda hastalarda endişelere de yol açtığı da aşikardır.
Prostat muayenesindeki endişelerin ve korkuların çoğunlukla yersiz olduğunu belirtmek isterim. Bu muayene saniyeler içinde ağrısız bir şekilde yapılabilir. Üstelik kanserin erken tanısı için çok değerli olduğu da düşünüldüğünde hastalarımızın oldukça yararına olduğu bilinmelidir. Sırf parmakla muayene korkusu nedeniyle belirtileri olup hekime başvurmayan hastaların da varlığı biz üroloji hekimlerinin sıkça rastladığı gerçektir.
Bu muayene ile ilgili endişeleri olup hiçbir şekilde yaptırmak istemeyen hastalarımıza da üroloji hekimine mutlaka başvurmalarını öneririm. Sizin istemediğiniz hiç bir test ya da muayeneyi doktorunuzun size yapmayacağını unutmayınız. Bu muayene olmasa bile diğer testler ile doktorunuz size tanı koyup tedavi uygulamaya çalışacaktır.
Henüz rutin kullanıma girmese de PSA ve muayene ile şüphede kalınan hastalar için yeni ve değerli tanısal testler geliştirilmiştir. PCA3 ve SelectMDX de sınırlı sayıda laboratuvarda uygulanan testler olup prostat kanseri tanısında kullanılmaktadır.
Radyolojik olarak da günümüzde popüler olan ve bizim için değerli bilgiler veren Multiparametrik MR hem tanısında şüphede kalınan hastalara biyopsi öncesi hem de biyopside lezyonun yeri açısından biyopsi öncesi ve biyopsi anında uygulanarak katkı beklenir.
Yine günümüzdeki teknolojik gelişmeler ile prostat kanseri tanısında Multiparametrik prostat MR'ı da PSA ve muayeneye yardımcı görüntüleme yöntemi olmuştır. Prostat kanserinin tanısında en değerli görüntüleme multiparametrik prostat MR'dır. Ayrıca prostat biyopisisinde de yol göstericidir. Bu MR prostattan doğru yerden örnek alınmasında da navigasyon görevi görür. (Bkz: MR Füzyon Biyopsi
Tüm bunları özetlemek gerekirse;
hastalarda kesin tanı için prostat biyopisisi mutlaka yapılmalıdır.
Prostat kanserinde yardımcı tanısal testler yapıldıktan sonra olasılığı yüksek olan hastalara prostat biyopisisi yapılarak nihai karar dokuların patolojik incelemesi sonrası verilir. Prostat biyopisi transperineal ve transrektal (makat bölgesinden) uygulanır. Hastaların endişe duyduğu bir işlem olan prostat biyopsisi için genel ya da spinal anestezi yapılarak hastaların ağrısız prostat biyopsisi olması sağlanmalıdır. (bkz: Prostat Biyopsisi Zor Mu?)
Şayet kanser tanısı konulursa da bu kanserin gidişatını tahmin ettiren çeşitli skorları ve oranları vardır. Gerekiyorsa yakın çevre dokulara ve uzak organlara metastaz olup olmadığını saptamak için ek radyolojik görüntüleme yöntemlerine (MR, Tomografi, Kemik Sintigrafisi, PSMA-PET) başvurularak tedavi şekline karar verilir. Bu görüntüleme yöntemleri sayesinde prostat kanseri evresi saptanarak hastalığın gidişatı ve tedavi modeli hakkında bilgi sahibi olunur.
Prostat kanseri tedavi yöntemleri; radikal prostatektomi (cerrahi),radyoterapi (ışın),aktif izlem, fokal tedaviler (HİFU ve Brakiterapi),hormon baskılama tedavisi ve kemoterapidir. Bu yöntemlerin seçiminde hastalığın evresine göre karar verilmekle birlikte bazı hastalara birkaç yöntemin de uygulanması gerekebilir.
Bu ameliyat iyi huylu prostat ameliyatından farklı olarak prostatın tümünün, meni kanallarının ve keselerinin çıkarılmasını içerir. Hastalığın evresine göre lenf bezi diseksiyonu da gerekebilmektedir. Bu ameliyatta prostat tümüyle çıkarıldığı için komşuluğundaki damar sinir paketinin zarar görme ihtimali ve dolayısıyla sertleşme ve idrar kaçırma problemleri oluşabilir.
Bu ihtimallere rağmen bu ameliyatı olan hastalardaki yüksek onkolojik sonuçlar nedeniyle prostat kanserinin tedavisinde ana çatıyı bu yöntem oluşturmaktadır. 10 yıllık sağkalımın radikal prostatektomi sonrası %90-95 ortalamalarda olması başarsının göstergesidir.
Radikal prostatektomi ameliyatı açık, laparoskopik ve robotik olarak uygulanabilmektedir. Avrupa Üroloji Birliği’nin (EAU) 2020 yılında yayınlanan kılavuzunda bu üç yönteminde hem fonksiyonel (idrar kaçırma ve cinsel aktivite) hem de onkolojik (kansersiz sağkalım) sonuçları açısından birbirine üstünlüklerinin olmadığını belirtmiştir.
Prostata sınırlı kanser evresinde yine sık tercih edilen yöntemlerden birisidir. Onkolojik sonuçları nerdeyse ameliyata yakın şekilde iyidir. Ortalama 8 haftalık bir tedavi gerekir. Sürecin uzunluğu dezavantaj olarak görülebilir.
Prostat kanseri için odaklanan ışın çevredeki diğer organların hücrelereine zara verebilir ve sonuç olarak idrarda uzun süren yanmalar, kanamalar, gaita (büyük abdest) yapmada zorluklar ve kanamalar oluşabilir. Nadirende mesane ve rektumda ikincil bir kansere neden olduğu bildirilmiştir. Radyoterapi yönteminde hastalığı evresine göre hormonoterapi de eklenerek kansersiz sağkalım oranları arttırılabilir.
Hormonoterapi bazen düşük evreli prostat kanserlerinde ameliyata ve radyopterapiye eklenebilir. Hormonoterapinin sıkça kullanıldığı diğer prostat kanseri durumu da hastalğın ileri evreleridir. Tes-tos-teron hormonu prostat kanserindeki hücrelerin çoğalmasına neden olur. Bu hormon baskılama tedavisi ile prostattaki ya da diğer organlarar yayılmış prostat orjinli kanser hücrelerinin baskılanması amaçlanır.
Metastatik prostat kanserinde hormonoterapiye ek ya da tek başına kemoterapi ilaçlarının da sağkalıma faydası gösterilmiştir. Özellikle düşük metastazlı hastalarda yaşam kalitesini ve sağkalımı belirgin oranda arttırır. İleri evre prostat kanserinde üroloji ve onkoloji hekimlerinin koordinasyon içinde hastayı değerlendirmesi gerekmektedir. Bu nedenle ihtiyaç duyulduğu anda üroloji hekiminiz sizleri onkoloji bölümüne de yönlendirecektir.
Whatsapp: +90 532 485 0016
Instagram: @drarifdemirbas
Youtube: @drarifdemirbas
Not: Sayfa içerikleri bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavide en doğru kararı başvurduğunuz hekim verecektir. Sayfa içeriklerindeki eksiklikler zamanla giderilecektir.